1970’ler Türkiye’si, siyasi gerilimlerin, toplumsal kutuplaşmaların ve sokaklara yansıyan çatışmaların zirveye ulaştığı sancılı bir dönemdi. Gençler, kimlik arayışları içinde kendilerini hızla değişen bir dünyada bulurken, ideallerin ve gerçeklerin çarpıştığı bu atmosferde yaşam savaşı veriyorlardı. O günlerin gölgesinde yetişen nesil hem büyümeye hem de hayatta kalmaya çalışıyordu. İşte bu dönemde, kişisel gözlemlerini ve yaşadıklarını romana döken Fatih Onkar , ‘Kar Helvası’ ile bizlere bu kaotik atmosferi bireysel hikâyelerle harmanlayarak sunuyor. Onkar, çocuk yaşta tanık olduğu olayların derin izlerini, romanının başkahramanı Şahin’in içsel yolculuğunda hissettiriyor. Bu röportajda, yazarın ilham kaynaklarını, 1970’lerin toplumsal etkilerini ve kişisel bir hesaplaşmayı hikâyeye nasıl dönüştürdüğünü keşfedeceğiz.
-“Kar Helvası” gerçek bir hikâyeden mi ilham aldı? Romanını okurken, bazı olaylar ve karakterlerin yaşadıkları oldukça gerçekçi ve duygusal derinliği olan anlar içeriyor. Bu hikâye, senin ya da çevrenden birinin hayatından kesitler içeriyor mu, ya da tamamen kurmaca mı?
Aslında o dönemde yaşadıklarım, şahit olduklarım, çevremdeki insanların maruz kaldığı olaylardan yola çıkarak oluşturdum hikâyemi ve yine 70’li yıllardaki gerçek olaylarla bağladım. Ben Merzifon’da doğup büyüdüm ve 12 yaşımda ailemle birlikte 1976 yılında İstanbul’a taşındık. Şiddet olaylarının yoğunlaşmaya başladığı yıllardı. Bir lisenin ortaokulu bölümünün ikinci sınıfına kaydoldum. Liselilerle aynı binada farklı katlardaydık, iç içeydik yani. Anadolu’dan gelmişim, çocuk yaştayım bırakın sağ-sol kavramlarını oturduğumuz evden iki vasıta değiştirerek okuluma gitmeyi zor öğrenmişim. Liseli ağabeylerimiz bizleri toplayıp forumlara götürüyorlar, yürüyüşlere götürüyorlar, ister istemez kendinizi olayların içinde buluyorsunuz. Çatışmalara kavgalara şahit oluyorsunuz, yeri geliyor katılmak zorunda kalıyorsunuz, bilinçli-bilinçsiz ister istemez bir parçası oluyorsunuz. Tanıdığınız gencecik insanlardan kaybettikleriniz oluyor. Bir de şu boyutu var, akşam eve döndüğümde gün içinde yaşadıklarımı ailemle paylaşmazdım, onlar da bir şey sormazlardı. Bunları çocuklarıma anlatırken hayretler içinde dinlediklerini fark ettim ve bir kitaba dönüştürmek geldi içimden. Kendi dağarcığımda birikenleri kahramanlarımın yaşamlarını kurgulayarak ifade etmeye çalıştım.
-Şahin karakterinin yaşadığı içsel çatışmalar ve kararsızlıklar, senin hayatında da karşılaştığın zorluklardan mı besleniyor? Özellikle 1970’lerin Türkiye’sindeki çalkantılı ortamı ve gençlerin bu dönemdeki kimlik arayışlarını işlerken, kişisel deneyimlerin bu sürece ne kadar dahil oldu?
Çok güzel bir noktaya temas ettiniz. Memleketimdeyken 6-7 yaşlarımda, babamın dükkanının üst katında bulunan deponun küçük penceresinden bayram geçit törenlerini seyrederdim ve askeri bandolara hayranlık duyardım. İlkokula başlayınca ben de trampet takımına ve izci kulübüne dahil oldum. Atatürk sevgisiyle büyüdük ve küçük bir ilçe olan Merzifon’da herkes birbirini tanır, severdi. Yıllar geçtikçe orada da siyasi kamplaşmalar oldu ama keskin çizgilerle ayrılmıyordu insanlar. Toplumun dini değerlerine, mezhep ayrımlarına dokunarak bu kamplaşmaları yarattılar memleketimde. ’76 da İstanbul’a geldiğimizde içinde bulunduğum çevreden, okul arkadaşlıklarımdan elbette etkilendim, tanımadığım, bilmediğim kavramlarla yüz yüze geldim. Değer yargılarım alt üst oldu. Bir taraftan ailemde aldığım değerler, bir taraftan türlü haksızlıklara maruz kalmış birçok insanla tanışmam ve bir ortamı paylaşmam, iyi, kötü anlayışlarımı karmakarışık etti. Oturduğumuz semtte de okulumun tam tersine karşıt görüşlü gruplar yoğunlaşmıştı. Düşünebiliyor musunuz, 12-13 yaşlarında bir çocuğun akşamüzeri trenden inip evine yürürken önü kesiliyor, okuduğu okulun, anne babasının isimlerine kadar her şeyi bilen militanların tehditlerine maruz kalıyor. Ertesi gün de tam tersi görüşlere sahip bir lisenin orta bölümüne okumaya gidiyor. İşte romandaki Şahin karakteri de bu çelişkilerden beslendi elbette.
-Toplumsal olayların ve bireysel trajedilerin kesişim noktası; Roman boyunca Türkiye’nin siyasi atmosferi, karakterlerin bireysel hikâyeleriyle iç içe geçiyor. Romanı yazarken, toplumsal meseleler karşısında bireylerin duyarsız kalamayacağı fikri seni yönlendiren bir unsur muydu, kendi hayatında da böyle çatışmalar yaşadın mı?
1980 yılına kadar olan son on yıllık dönemde tam bağımsızlık, emeğe saygı ve devrimcilik rüzgarları ülkemizde de esiyor, karşısında ise statükocu bir direnç buluyordu. Toplumda gelişen bu karşıt kutuplar taban buldukça ve geliştikçe çatışmalar çok sert hale geldi. Bununla yetinilmedi ve daha tam kabuk bağlamamış yaralar deşilmeye başlandı ve etnik ayrılıklar ve mezhep çatışmaları da körüklenerek toplumun büyük kesimi bu çatışma ortamına dahil edilmeye çalışıldı. Basiretsiz siyasi liderler de ateşe körükle gittiler ve en sıradan insanlar dahi kendilerini ateş çemberinin içinde buluverdiler. Örneğin; Kahramanmaraş olaylarında, Çorum olaylarında ya da kahvehane taramalarında, işyeri bombalamalarında, intikam ve misilleme kaygılarıyla işlenen cinayetlerde sıradan insanlar da hayatlarını kaybettiler. Birçok aydın insan katledildiler. Romanım da o dönemde geçtiği için bireysel hikâyeler dönemin olaylarından yakinen etkileniyor. Okul arkadaşlarımdan, yaşadığım mahalledeki esnaf büyüklerimden, ufkumu açan dostluklarımdan, yakın çevremden izler taşıyor karakterlerim ve dönemin akışından etkileniyorlar.
-Karakterler arasında aile bağları önemli bir yer tutuyor. Şahin’in annesiyle olan bağı ve babasının yokluğu, onun karakter gelişiminde büyük bir etki yaratıyor. Aile ilişkileri senin yazarlık sürecinde nasıl bir rol oynadı? Bu bağlamda kendi aile dinamiklerinin romana yansıdığını düşünüyor musun?
Romandaki karakterimin içine doğduğu ve yetiştiği aile ortamı benim aile ortamıma benzemiyor aslında. Elbette anne ve babamla sevgi, saygı ortamında yetiştim ama romanda anlatılandan farklıydı ailem. Ancak romandaki ana baba karakterlerimi oluştururken sevgili eşimin rahmetli ebeveynlerinden çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Romandaki anne ve baba karakterleri onlardan izler taşıyor.
-Romanın sonu okuyucuyu düşündüren ve belki de yanıtlanmamış sorular bırakan bir noktada. Bu bilinçli bir tercih miydi? Hayatın da tıpkı romanın gibi, her zaman net bir sonuca ulaşmadığını mı düşünüyorsun?
Romanımın geçtiği dönemi yaşarken, o yıllarda içinde yaşayan bizler, halkın her yaş grubundaki bireyleri, birçok şeyin perde arkasını göremedik. Görmemiz de mümkün değildi zaten. Ancak yıllar sonra öyle şeyler açığa çıktı ki, bizler “Vay be!” diyerek bağladık kafamızdaki soruların cevaplarını. Resmi olarak “şu da şöyle olmuştur, filanca olaylar şu şekilde planlanmıştır” gibi bir açıklama yok elbette ama okuyan, sorgulayan, düşünen insanlar öğrendikleriyle zihinlerinde birçok şeyi canlandırıp o dönemle ve askeri darbeyle ilgili bir yargıya varabildiler. Fakat dediğim gibi yıllar sonra. Yine de yanıtı olmayan binlerce soru var zihinlerde. Romanı hazırlarken, o dönemdeki gerçek olaylarla ilgili birçok dergi, gazete taradım, o yıllarda çeşitli olayların görgü şahitleri ve/veya mağdurlarının onlarca videosunu izledim, dinledim. Romanımın sonu da bu açıdan yanıtlanmamış sorular bırakıyor diyebilirim, cevapları okuyucuya kalıyor.
-Romanda derin bir yalnızlık hissi var, özellikle Şahin’in büyük şehirdeki yabancılaşması. İstanbul’da geçen bu yalnızlık teması, senin büyük şehirdeki tecrübelerinle bağlantılı mı? Bu duyguyu yaratırken hangi kişisel ya da gözlemsel deneyimlerden yararlandın?
Evet, bu soruyla da hislerime tercüman oldunuz diyebilirim. ’76 da İstanbul’dayız, koskoca şehirde tanıdığım hiç kimse yok, arkadaşım yok, gergin ve sert bir ortamın içinde bulmuşum kendimi. Sabahları evden çıkıp iki vasıta değiştirerek okula gidiyordum. Okul tüm gün eğitim veriyordu, öğle tatillerinde evden getirdiğim azığımı alıp demiryolu işletmesindeki işçilerin futbol maçını izlemeye giderdim. Genelde yalnız başıma takılırdım. Lise yıllarımda daha olgunlaştığım için arkadaş edinmeye başlamıştım, o konuda da seçici davranıyordum. Bu yalnızlık ve yaşından erken olgunlaşma hissini buna bağlayabiliriz.
-Romanın ilk bölümünde yer alan Şahin karakterinin İstanbul’a gelişindeki duygusal karmaşa ve ailesine olan bağlılığı çok güçlü. Bu karakterin köklerine olan bağlılığı ile büyük şehirdeki yeni yaşamı arasındaki zıtlığı nasıl kurdunuz? Sizce bu, romanın ana çatışmalarından biri mi?
Evet, ana çatışmalarından biri diyebiliriz. Şahin babasının vefatından sonra okulu bırakmayı düşünse de annesinin sert ve kararlı hali onu kendine getiriyor. Köklerine bağlı, baba ocağını hiçbir zaman söndürmeme gayesi var ama büyük kentte kendisine, anne ve kardeşlerine daha iyi bir gelecek hazırlama çabası en büyük motivasyonu oluyor.
-Şahin’in hayatında köydeki sade yaşam ile şehirdeki karmaşa arasında bir geçiş yapıyoruz. Bu iki dünya arasındaki geçişi tasvir ederken neleri ön planda tuttunuz? Okuyucuya bu karşıtlık hakkında vermek istediğiniz mesaj nedir?
Aslında 70’li yıllar bir değişim sürecinin ilk adımlarının atıldığı dönemdi diyebiliriz. Kırsaldan kente ilk büyük göç dalgası o yıllarda başladı. Benim ailem de benim ve kardeşimin daha iyi bir eğitim almamız için İstanbul’a göç tercihini yaşadılar. Bu göç eylemleri beraberinde plansız yerleşimleri ve kenar semt kavramlarını yarattı büyük kentlerde. Devam eden on yıllarda da bu akım devam ediyor maalesef. Köylülük adeta ayıplı hale getirildi, köy nüfusu hızla üretimden koparıldı.
-Romanın dönüm noktalarından biri, 16 Mart 1978’deki bombalama olayı. Bu tarihi olayın romandaki yeri nedir? Şahin’in hayatına nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
16 Mart Beyazıt Katliamı , o yıllardaki en acı olaylardan biridir. Romanın da kırılma noktası ve ana karakterlerin yollarının kesiştiği olaydır. Şahin, bu bombalama ve silahla tarama olayının sıradan bir öğrenci eylemi olmadığına şahit oluyor ve bakış açısı değişmeye başlıyor.
-Zehra karakteri, Şahin’in hayatına büyük bir değişim getiriyor gibi görünüyor. Zehra’nın Şahin üzerindeki etkisini nasıl kurguladınız? Bu ilişkinin romanın genel teması içindeki yeri nedir?
Bir erkek ve kadın arasındaki çekimin genel bir tarifi yoktur. İlk görüşte veya bir ahizenin diğer ucundaki bir sesi ilk duyuşta karşınızdakinden etkilenebilirsiniz. Zihninizde veya bilinçaltınızda sizi harekete geçirecek, duygularınızı kamçılayacak bir kavram vardır ve o kavramla karşılaştığınızı hissettiğinizde aşık olursunuz. Zehra’nın Beyazıt Katliamı sonrasındaki güçlü duruşu, yaralılara yardım için çırpınması ve kara gözleri Şahin’i çok etkiliyor. Zehra’nın sol görüşlü bir örgütlenme içerisinde aktif bir rol üstlenmiş olması romanın genel temasını ve dönemin olaylarıyla bağlantı kurulmasını sağlıyor.
-‘Kar Helvası’ romanında edebi olarak ilham aldığınız yazarlar ya da eserler oldu mu? Bu romanı yazarken hangi kaynaklardan etkilendiniz?
Benim en beğendiğim roman türü; bir zaman dilimini, bir dönemi, bir kesiti de içine alan, kurgusunu dönemin olaylarına bağlayan, önde bir kurgu öyküyü okuturken gerisinde de birçok şey öğreten romanlardır. Bunu çok iyi yapan ustalarımız var, bu bağlamda; Zülfü Livaneli, Ahmet Altan, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Buket Uzuner gibi değerli yazarlarımızın tarzlarından çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
Fatih Onkar, ‘Kar Helvası’ ile okurlarını yalnızca bir dönemin acı dolu hatıralarına değil, aynı zamanda bireyin bu zor zamanlarda hayatta kalma mücadelesine, aidiyet arayışına ve kimlik bulma sancısına götürüyor. Gerçek olaylarla kurguyu iç içe geçirerek oluşturduğu bu dünya, onu okuyanlara tarihin bilinmeyen yönlerini öğretirken, belki de kendi iç çatışmalarına bir ayna tutuyor. Onkar, bireyin kendini toplumsal olayların gölgesinde nasıl var edebileceğini düşündürten bu eserle, Türk edebiyatına etkileyici bir eser kazandırmış durumda.
Bu güzel sohbet için teşekkür ederim.
Fatih Onkar, Kar Helvası romanını 4 Kasım’da Tüyap Kitap Fuarı’nda
Sokak Kitapları Yayınları standında imzalayacak.
Instagram
X
LinkedIn
Facebook
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Kaynak: https://onedio.com/haber/donemin-golgelerinde-kaybolan-hayatlar-fatih-onkar-ile-kar-helvasi-uzerine-1256485