Geçtiğimiz bölümde “Zaman, bilime göre tüm evrende öyle düz bir akış şeklinde değil, kesikli hareket eder.” demiştim. Tabii buradaki kesikliden kasıt öyle dilim dilim değildir. Her olayın bir başlangıcı bir yönü ve hızı vardır. Dolayısıyla zaman da önceki durum doğrultusunda kesikli hareket eder. Bunun en iyi örneği, tıpkı bir film şeridi şeklinde kare kare devam eder, demiştim. Oradan devam ediyorum.
Burada önce şu notu düşeyim; ben evrende öyle akıp geçen bir zamanın olmadığı gerçeğini anlatıyorum ama öyle, “Ha, demek ki zaman böyleymiş.” diye kolayca kabul edebiliyor muyum?
Tabii ki hayır, hiçbir insanın bunu idrak ve kabul etmesi pek mümkün değildir. Zira yapımız müsait değildir. Ayrıca burada zaman ve matematikle ilgili bir başka önemli durumu daha hatırlatayım:
Bilime göre, fizik yasaları yani matematik zamandan bağımsızdır. Öyle ya, matematik evrenden bağımsız, dışındaysa zamandan da bağımsızdır. Ancak iş bununla bitmiyor, daha da ötesi var. Yasalar zamandan bağımsızsa, evrendeki tüm fizik gelişimlerin, olayların öncesi ve sonrası, ne olacağı ya da ne olması gerektiği bilgisi de yasalarda yok demektir. Kısaca, mevcut bilime göre olan biten hiçbir şeyin önceden tasarlanmış ne bir plan, ne de bir amacı yoktur. Şimdi bu konuyla ilgili fizik Prof. Sean Carroll ve Richard Feynman’ın kitaplarından aktarma yapayım:
“Evren, herhangi bir uzun vadeli amacı yapısında barındırmak bir yana dursun, geçmiş ile gelecek arasında bir ayrım bile yapmayan denklemlere uygun olarak hareket eden kuantum alanların bir topluluğudur.” Sean Carroll. Büyük Resim. S.251
“Bugüne kadar keşfettiğimiz bütün fizik yasalarında geçmiş ve gelecek bakımdan bir ayrım saptamış değiliz.” Richard Feynman. Fizik Yasaları Üzerine S.124
Anlaşılacağı üzere, en temelde olan kuantum dünyasıyla ilgili yasalar da dahil fizik yasaları geçmiş gelecek ayrımı yapmıyor. Kaldı ki, yapıyor demek pek mümkün değildir. Zira bir saniye sonrası bile gelecek zaman demektir. Bu da henüz olmamış bir durumun bir saniye sonra nasıl gelişeceğine ilişkin bir bilgi, yani bir plan dolayısıyla da bir amaç olması demektir. Tabii, amaç var dediğinizde de doğrudan Tanrı veya bir başka metafizik unsur devreye girer.
Görüldüğü gibi zaman konusu çok enteresan bir haldedir. Öyle ya, yasalar geçmiş ve gelecek ayırt etmiyor yani zamanı barındırmıyor ama evrenin başlangıcından beri olayların başı sonu var. Bu da bildiğimiz zamana bağlıdır. Olaylardaki bu gelişim süreçleri nasıl izah edilecek. Mevcut bilime göre zaman, teknik olarak termodinamiğin ikinci yasası olan, adına entropi denilen fizik yasasının oluşturduğu bir özelliktir ve sadece bu evrene mahsus bir durumdur. Bunun daha kolay anlaşılması için şimdi tam da konumuza uygun olarak, yine fizik Profesörü Sean Carroll ’un başka bir kitabına bakalım. Carroll, zaman konusunu “Hiçbir zamandan bakış” başlığında bir aforizmayla açıklamış, onu vereyim:
“Hiçbir zamandan bakış”
“Biz fiilen evrenin dışında duramayız. Evren (bildiğimiz kadarıyla) daha büyük bir uzayda durup duran bir nesne değildir; uzay ve zamanda içinde olmak üzere, var olan her şeyin toplamıdır.
Hiçbir zamandan baktığımızda ne görürüz? Zamanla değişen hiçbir şey görmeyiz, çünkü kendimiz zamanın dışında oluruz. Bunun yerine, bütün tarihi bir seferde görürüz- geçmiş, şimdi ve gelecek. Uzay ve zamanı bir kitap olarak düşünmek gibi olur, ilkesel olarak bu kitabın herhangi bir bölümünü açabilir, hatta olayları belli bir zamanlarda sıralı olarak izlediğimiz bir filmin aksine, bütün sayfaları kesip birlikte önümüze açabiliriz.” Sean Carroll. Zamanın Kozmolojik Tarihi S.36
Önceki bölümlerde bu konuyu ayrıntılarıyla açıkladım. Burada basitçe tekrar edeyim:
Bilime göre evrenimiz kendisine mahsus yasalarla oluşmuştur. Dolayısıyla evrenimizin dışından bakıldığında evrendeki hareket ve zaman görülemez. Carroll’ ün dediği gibi tıpkı bir kitap gibi olaylara zaman sırasına bağlı kalmaksızın istenilen yerden bakılabilir. Evrenimizin durumu budur. Evet, yukarıda da belirttiğim gibi, bizim bunu idrak etmemiz, kabul etmemiz pek mümkün değildir. Bilim zamanı tanımlarken, olaylardaki durumların değişim anlarını işaretler ve değişen durumları yan yana dizer diye izah etmiştir. Tabii bu da çok anlaşılır olmadığı için örnek olarak bir sinema filmi şeridine benzeterek olay anlarının kare kare dizilimi gibidir diyerek daha anlaşılır hale getirmişler. Ancak burada şöyle bir ilginçlik var; zaman olay anlarını film şeridi gibi yan yana diziyorsa, bu demektir ki olayların bir başı ve sonu var. Ve de her şey olması gerektiği gibi oluyor. Peki, bir amaç, plan yoksa bilim bu durumu nasıl izah ediyor? Bunun için de yine Sean Carroll’ın bir başka kitabından alıntı vereyim:
“Laplace, mekanik anlayışımıza belki de en büyük katkısını matematiksel ya da teknik değil felsefi bir ilerlemeyle yaptı. Bu katkıyı “Bir sonraki anda ne olacağını belirleyen nedir?” sorusuna şu basit cevabı vererek ortaya koydu: “Evrenin şu andaki durumu.”
“Laplace döneminden beri yapılmış en derin katmanlarında evrenin işleyişini anlamak yolundaki her ciddi kuramsal girişimde, bir sistem olarak evrenin geçmiş ve gelecek durumlarının şimdiki durumu tarafından belirlendiği kabul edilmiştir.”
“Bu ilke belki biraz yanlış yönlendirici de olan şu basit isimle bilinir: Bilginin korunumu. Bilginin korunumu da her bir anın diğer tüm anları belirlemeye tam olarak yetecek miktarda bilgi içerdiği olgusuna işaret eder.” Sean Carroll Büyük Resim. S 41.42.43
Konuyu anlaşılır bir şekilde özetlemeye çalışayım:
Bilime göre kalıp şudur; evren başlangıçtan itibaren anlarda ilerliyor. Başlayan olayın bir sonraki anda ne olacağının bilgisi ise bir önceki anda mevcuttur. Dolayısıyla oluşan her an, sonraki tüm anların belirlenmesine yetecek kadar bilgi içeriyor. Yani önceki mevcut olan an, sonraki olacak olanın bilgisini taşıyor. O zaman önceki an ve bilgisi fotoğraf enstantanesi gibi kendi bilgisiyle sınırlı sabit değildir. Zira olaydaki hareket devam ettiği için tıpkı film karesi örneğinde olduğu gibi her karede bir sonraki kareyi belirleyen olay değişiminin fark edilemeyecek izleri vardır. Prof. Carroll’ün işaret ettiği gibi bilimin anlatmaya çalıştığı durum böyledir. Tabii bu izahta çok soru ve belirsizlikler var. Öncelikle eğer evrende bir amaç bir plan yoksa süregelen bir olay hareket neye göre devam ediyor neye göre durmuyor ve tam da olması gibi tamamlanıyor? Öyle ya, yasalar olayı en küçük zaman diliminde, an da oluşturuyorsa gelişimin başı ve sonu arasında anlamlı sonuçlar nasıl oluşuyor? Şimdi sonuçlar üzerinden mantık yürütelim.
Bilimin dediği gibi, sonraki anda ne olacağı bir önceki anda belliyse, bu demektir ki mevcut andaki durum üzerinden geriye doğru gidildiğinde yani geçmiş örüntüyü takip ettiğinizde oraya kadar neyin olmakta olduğunu bilirsiniz demektir. Bu da olay, başlangıçtan ileriye doğru da gidilince neyin olacağı bilinir durumda demektir. Buna göre olay en başından itibaren ne olacağı bellidir sonucuna gideriz. Bu tıpkı bir pırasanın an an yani dilim dilim oluşmasına benzer. Bir hayli karmaşık görülüyor değil mi? Öyleyse film kareleri benzetmesi üzerinden daha anlaşılır hale getirmeye çalışalım.
Tıpkı film şeridinde olduğu gibi, bir olgunun şimdiki andan yani son kareden geriye doğru gidip durumunu gözlediğinizde filmi geri sarmış gibi olursunuz, yani hikâyenin oraya kadarki gelişim aşamalarını görürsünüz. Dolayısıyla buna ister plan veya senaryo deyin, isterse plansız tesadüf deyin, ancak tıkır tıkır işlemiş ve mevcut ana gelmiş bir süreç, bir olay birikimi olduğu gerçeğiyle karşılaşırsınız. Pırasa örneğinde olduğu gibi, anların bir yerinde pırasa başlıyor, aradan kaç tane an geçerse geçsin tam da gerektiği şekilde kendini tamamlıyor. Burada mesele şudur; plan yoksa olayı pırasa olacak şekilde başlatan nedir? Bir başka handikap, etrafındaki birbirinden farklı birçok fizik etkileşimlere maruz kaldığı halde pırasa yapısını nasıl koruyarak devam ediyor ve sonucu sağlıyor? Eğer bu sonucu sağlayan mevcut an ise, o an da başlayan olgular sadece bir sonraki değil, gideceği yere kadar tüm sonraki anların bilgisini barındırması gerekir. Zaten Prof. Carroll, “Her an, diğer tüm anlara yetecek kadar bilgi içeriyor.” diyerek bunu belirtmiş. Bu demektir ki başladığı ilk anda da ne olacağının bilgisi var. Yoksa neresinden bakılırsa bakılsın, olgunun gelişim sürecindeki devamlılık sorun olarak önümüze geliyor. Sonuç olarak sanki bir plan ya da senaryo varmış gibi duruyor.
Bilim, film karesine benzetiyor ama bu benzetmede çok önemli bir ayrıntı vardır.
Film kameraları, olmakta olan olayların foto görüntülerini çekerler. Oysa doğanın düzen kamerası, çektiği olayı da kendi oluşturur. Bu gerçekten baktığınızda, zaman, film karelerini tıpkı ilk dönemlerdeki disney çizgi filmleri gibi düzenler. Tüm görüntüleri kare kare kendi hazırlar. Bilenler bilir, Tom ve Jerry vs. çizgi filmler, yüzlerce ressam tarafından senaryo doğrultusunda hareketler kare kare çizilerek oluşturulurdu. Bu filmlerde her kare bir sonraki kareye uygun olarak çizilirdi. Eksik olursa hareket akışı bozulur. İşte film karesine benzetilen zamanın asıl yapısal olarak durumu budur.
Aslına bakarsanız, bilim plan ya da bir amaç olmadığını söylüyor ama kesinlikle bir bilgi olduğunun altını da çiziyor. Doğal olarak burada bir kafa karışıklığı oluşuyor. Zira olayların gelişimi ile ilgili bir amaç yok yalnızca bilgi varsa, o zaman her olgu tıpkı bir tohum gibi kendi yapısıyla ilgili bir plan barındırır ve kendini oluşturur sonucuna varırız. Böyle bir özellik, bir unsur yoksa bir şekilde başlamış ama ne olacağı belirsiz bir obje durumu ortaya çıkar. Pırasadan örnek verirsek, ne kadar büyüyeceği belirlenmemiş bir pırasa, birkaç milyar yıldır büyüme olasılığıyla var olur demektir.
Madalyonun bir öbür yüzü var, hadi pırasa bir şekilde var oldu diyelim. Peki, onun aynısını tekrarlatan nedir? Öyle ya, bir şekilde var olsa bile pırasa artık bilgi objesidir. Ancak tohum gibi değilse plan da yoksa bu bilgi nerededir, pırasanın neresindedir?
Her neyse… İş fizik yasalarında yani matematikte düğümleniyor. Tüm bunlara gelecek bölümde devam edeceğim.
Instagram
X
Facebook
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: https://onedio.com/haber/evrendeki-zamanin-simdi-paradoksu-1231472