Necmi ÇELİK
Türkiye’ye 11.İşveren Markası Zirvesi (Employer Brand Summit) için gelen Simon Barrow ile işveren markasının bugünü ve geleceğini konuştuk. Simon Borrow’un Türkiye’deki şirketlere özetle mesajı şu; “Türkiye’deki işletmelere, çalışanlarının duygusal ve sosyal ihtiyaçlarına daha fazla odaklanmalarını önerebilirim.
İş yerinde aidiyet duygusunu güçlendirmek ve çalışanların kendilerini değerli hissetmelerini sağlamak, modern İK stratejilerinin merkezinde yer alıyor. Çalışan deneyimi, artık sadece iş yeri ile sınırlı kalmayıp, genel insan deneyimi ile bütünleşmiş durumda. Türk şirketlere çalışanların iş yerindeki deneyimlerinin yanı sıra kişisel yaşamlarını da iyileştirmeyi amaçlamalarını, çalışanlarına sundukları deneyimin onların genel hayat kalitesini artırmayı da başarabiliyor olması gerektiğini söylemek isterim”.
İşveren markası oluşturmada iyi bir lider tanımı nasıl olmalı?
Eskiden insanların daha temel dertleri olduğunu görüyorduk. Şimdi ise her insan için çok daha büyük konuların önemli olduğunu görüyoruz; küresel ısınma, gelecekteki salgınlar, yapay zekâ. Özgürlükler ve geleceğimiz çok önemli bir konumda artık. Hayatlarımızı çok çabuk etkileyen büyük olaylara şahit oluyoruz.
Artık bunları siyasi olaylar olarak görmekten çıkıyoruz ve doğal olarak yaşamlarımıza nasıl dokunduklarına ve şirketlerin bu konuda neler yaptıklarına bakıyoruz. Bugün organizasyonlarda liderlerden bu büyük konulara da kafa yormalarını bekliyoruz. Yalnızca sayılara ve başarılara odaklanmış CEO’lar yerine bir lider olarak dünyaya, insana duyarlı olduklarını görmek istiyoruz. Rakamlardan veya reklamdan anlayan biri olmak yetmiyor, insan da olmak gerekiyor.
Tam da bu yüzden bugün artık şefkatli ve vicdanlı yönetim herkesin çok daha fazla odağında. İyi bir liderin, işveren markasının gücünü ve çalışan bağlılığını artırmada kritik rolünün olduğu çok açık bir gerçek. Çalışanlar, liderlerine güvenmek ister ve onlardan dürüst ve açık iletişim bekler. İyi bir lider, çalışanlara ilham veren ve onları motive eden kişidir.
Çalışan deneyimi, başarılı bir İşveren Markası oluşturmada ne kadar etkili?
İşveren markası fikri, markayı marka yapan her şeyin altında yatıyor. Bir işveren markası yaratmak konunun sadece bir bölümü. İşveren markasının esas kalbi onu hayatta tutmaktır. Çalışan deneyimi, işveren markasının kritik bir bileşeni olarak giderek daha fazla önem kazanıyor.
Çalışan deneyimi, bir çalışanın işe alım sürecinden başlayarak işten ayrılmasına kadar geçen tüm etkileşimlerini ve bu süreçteki duygusal, fiziksel ve mesleki tepkilerini kapsıyor. Bu deneyim, çalışanların şirkete olan bağlılığını, memnuniyetini ve motivasyonunu doğrudan etkiler. Çalışanların işyerinde olumlu deneyimler yaşaması, onların şirkete olan bağlılığını artırır. Olumlu çalışan deneyimleri, mevcut çalışanların şirkete sadık kalmasını sağlarken, potansiyel yeteneklerin de şirkete çekilmesine yardımcı olur.
Çalışan bağlılığını artırmada sizce kritik kavramlar neler?
Öncelikle odakta her zaman insan olmalı, değerler olmalı. Çalışana değer gördüğünü hissettirecek deneyim alanları açılmalı. Örneğin finans dünyasına baktığımızda, büyük büyük sayılar, veriler görüyoruz. Ancak bu sayıların altında gerçek insanlar ve onların çalışmaları var. Ve şirketlerin geleceğini tam da bu insanlar belirliyor. Çalışanların önce insan sonra çalışan olduklarını unutmamak lazım. Önce insan sonra çalışan dediğimizde devreye duygular, değerler, anlam bulma, anlama, empati ve samimiyet giriyor. Yapılan her işte samimiyet olup olmadığına bakılmalı.
Çalışan bağlılığında dünyada durum nasıl? Çalışanların işyerlerine olan aidiyetlerinin daha da artırılması için neler yapılmalı?
Bir hikâye ile buna cevap vermek isterim: Yakın zamanda gerçekleşen bir işveren markası ödülleri etkinliğinde jüri üyesiydim. Adayların unvanlarının listesine baktım. Dijital pazarlama müdürü, müşteri yöneticisi, grup kreatif direktörü, işveren markası müdürü…
Listede yalnızca bir insan kaynakları çalışanı vardı. Burada yalnızca markalaşmayı ve karar verici olmayı görüyoruz. Elbette markalaşmak önemli ama işin kalbinde tek başına bu yok. Yapılan araştırmalara göre şu anda dünya çapında çalışanların %21’i bağlılık açısından çok düşük rakamlara sahip.
Bu durum tüm Avrupa’da %14 civarında. Bunun sebebini düşünmemiz gerekiyor. İK ve işveren markası arasında organik bir bağ olmak zorunda. Reklamcılıktan farklı olarak gerçeği yansıtan, sürekli ve organik bir iletişim gerekli. Yalnızca marka yaratmaya çalışarak gerçekten uzak bir söylem ortaya atılmış olursa bu hemen fark edilecektir. Önce iş yerine bakılmalı, çalışanlara dürüst yaklaşılmalı ve işveren markası yönetimi için, imkânların geliştirilmesi için çaba harcanmalı.
Çalışan deneyimi için takım çalışması teşvik edilmeli
Eğitim ve danışmanlıkta deneyimleriniz var. Olumlu ve olumsuz gözlemlerinizi anlatır mısınız?
Tecrübelerime dayanarak, çalışan deneyimini geliştirmek için şirketlerin uyguladığı en etkileyici yöntemlerin CEO katılımı ve takım çalışmasının teşvik edilmesi olduğunu söyleyebilirim. Başarılı şirketlerde CEO’lar, çalışanlarla direkt bir etkileşime giriyor ve onların görüşlerine gerçekten değer veriyorlar. CEO’nun çalışanların deneyimine samimi bir duyguyla katılması, zamanla şirket kültürünün değerli bir parçası haline geliyor. Bu da çalışan motivasyonu ve bağlılığını inanılmaz derecede artırıyor. Ekip üyelerinin birbirleriyle uyumlu çalışması ve birbirlerinin saklı potansiyellerini ortaya çıkarabilmeleri de çok önemli. Böyle bir ortam organizasyon içindeki güçlü iş birliğini, yaratıcılığı ve performansı artırıyor
Kaynak: https://www.dunya.com/dunya/calisanin-hayat-kalitesini-artirmadan-basari-beklemeyin-haberi-730979