Yaz denilince akla gelen rutinler, heyecanla beklense de bilirim ki o herkes için aynı anlamı taşımıyordu. Mesela ben, yazın sıcağını üstüme her giyişimde anıların kokusu sinerdi üzerime. Derhal kafamın içinde geçmiş yazları içeren bir pencere açılır ve içinden tozlu anılar uçuşurdu. Hep ilk adresim çocukluğumun geçtiği sokaklar olurdu. Çocukluğumun sokakları dar ve yolları topraktı. Yazın sokakta top oynamak bir ayrıcalıktı çünkü kışın yağan yağmurdan toplarımız çamur olurdu. Bu kıyasıya mücadele eden sokak yıldızlarını durdurmayınca, annelerimiz kapıda çamur banyosu yapmış, kahverengi tonu ağır basan çocuklarla ile karşılaşırdı.
Yaz aylarında yollar çamura bulanmazdı ama bu sefer de oyunu bölen arabaların yoldan geçişini izlemek ve arkalarından bıraktıkları toz bulutunun dağılmasını beklemekle geçerdi vaktimizin çoğu. Bazen spor arabalar geçerdi sokaktan. Onların kıçı yere yakın olduğu için çukurlarla, tümseklerle mücadele edişleri ile daha yavaş geçişleri ile bilinirdi. O arabalar bizim sahanın ortasındaki ölüm çukurundan her geçişlerinde kıçlarını yere çarpar futbolcuların gülüşlerine sebep olurdu.
Zaman geçiyordu, büyüyorduk ama hâlâ çocukluğumuzun engebeli sokaklarında koşturuyormuşuz gibi geliyor bazen, sadece biraz daha farklı şekilde.
Bu defa yazı düşünemeden, nisanda onun telaşını görünce kafamdaki geleneksel pencere açılmadı. Sanki gün geçtikçe insanlar yazın hayallerini daha erken kurmaya başlıyor ve yaza daha çok şey yüklüyorlardı. Yazı avucunun içine alıp parmaklarının arasından fışkırtabilmek için, gördüğümüz her insan kilo verme ve fit olma çabasından kendini kaybetmiş durumdaydı. Ben böyle motivasyonu ceylanın peşinde koşan aç aslanda görmedim. Çok çalışmaktan hayaller ertelenmiş yaza kalmıştı belli ki. Bu yüzden hiçbir insan için yaza yalnızca temaşa etmek yeterli değildi artık.
Kimi eğlencenin dibine vurmak isterken kimi sakin bir sahilde serin suların tadını çıkarma hayalini kuruyordu. Bazıları yeni bir aşkın oltasına takılmayı düşlerken kimi de gidip bir daha gelmemenin planlarını yapıyordu. İlginç bir biçimde hayaller ne olursa olsun hepsinin birkaç ortak noktası vardı. Zayıflamak, fit olmak, seksi ve çekici görünmek. Sanki bütün hayal kapılarının ortak anahtarı buydu. Bunu gördükçe bende bu kitlesel hareketi çocukluğumun sokaklarından geçmeye çalışan spor arabalara benzetmiştim…
“Çocukluğumun sokakları araçların geçmesi için uygun değildi. Eğer böyle bir şehirde yaşıyorsanız, koşullara uygun bir araç almalısınız. Dayanıklı, yerden yüksek ve kullanışlı olmalı. Bu şehirde yaşadığını göz ardı edip, son model spor kıçı yere yakın bir araba hayal edip onu alırsanız, sokaklarından geçerken her tümsek ve çukurda arabanın kıçı, burnu yere değer iki günde bir arabanız bozulurdu. Siz de son model arabanızla, hiç hayal etmediğiniz bir şekilde günlerinizi kaportacıda, serviste arabanızı tamir ettirmekle geçirirsiniz.”
Şimdi bu hikayedeki spor arabanın sizin vücudunuz; yolları, çukurları ve engelleri de hayatınız gibi düşünün.
Eğer yaşadığınız hayatın koşullarını, mesleğinizi, vücudunuzu nasıl kullandığınızı göz ardı ederek, yaz aylarında güzel görünmek için fit, kaslı, yağsız bir vücut hayal ederseniz ne olur? Bu vücudu yapmak için yanlışlar yapmaya başlarsınız. En iyi ihtimalle başardığınızı varsayalım, sahip olduğunuz spor arabayla hangi sokaklarda süreceksiniz? Eğer ben otoyola çıkacağım veya şehir değiştireceğim diyorsanız bu, yaşam tarzınızı, mesleğinizi ve koşullarınızı değiştireceğiniz anlamına gelir. O zaman tamam! Fakat yarından itibaren hala, bir satış danışmanı, finansçı, asistan, yönetici vs. olarak hayatınıza devam edecekseniz, arabayı o mahalle sokağından geçirmeye çalışacaksınız demektir. Bu durumda olacaklar bellidir. Sonra da vücudumuz teorik olarak değişim yaşadığı için daha kötü bir duruma gelecektir. Böyle bir durumla karşılaşınca arabası olanlar düzeltmek için servise, vücudu olanlar, estetik ve güzellik merkezlerine, daha kötüleri de hastanelere giderek kaportayı toplamaya çalışacaktır. Peki neden? Bir daha güneş açtığında arabam güzel görünsün diye! Peki o arabanın uzun süre dayanması önemli değil mi?
Bazen bizi isteklerimize kavuşturacak şeyler nettir. Kolayca görülebilir ve tercih edilirler. Mesela hız yapmak istiyorsak daha hızlı gidebilen bir araç alırız ve bunun daha çok yakıt tükettiğini biliriz. Daha yavaş ve ekonomik bir yolculuk yapmak istersek de yapmamız gereken bellidir. Bunu tercih ettiğimizde hiçbirimiz hayır ikincisi olsun ama özellikleri birinci gibi olsun demeyiz. Nedense söz konusu insan olunca hesap bu şekilde işlemiyor. Daha fazlası için hayatımızdan hiçbir şey vermeden onu almaya çalışıyoruz.
Peki ama ne yapmalısınız?
Evvela yüzünüzü hayatınıza dönüp, onu ne kadar değiştirebildiğinizi ne kadarını değiştiremediğinizi tespit etmelisiniz. Sonra da daha fazlasını isteyen zihninizi bu gerçeklerle yüzleştirmelisiniz. İnsan vücudu çok akıllıdır ve onu nasıl kullanırsanız ona göre değişim gösterir. Bu yüzden hayatınızda sağlık, güzellik ve estetik için sürekli devam ettiremeyeceğiniz hiçbir alışkanlığı edinmemelisiniz.
Sonraki aşamada hayatınıza en uygun vücudu, kiloyu ve koşulları, yavaş yavaş, doğru alışkanlıklar edinerek sağlamaya çalışmalısınız. Kalıplaşmış beslenme programlarını belirli sürelerde uygulayarak, vücudunuza başka bir hayat yaşıyormuş gibi sürprizler yaparsanız kazanan siz olmayacaksınız.
Kendinizden memnun değilseniz hayatınızı değiştirin, değiştiriyormuş gibi yapmayın! Düzenli egzersiz yapın. Az yiyin. Bugün hâlâ dünyada 770 milyon insan aç yatarken, 650 milyon insan obez ve 1 milyar 625 milyon insan aşırı kilolu durumda. Yani dünyanın şirazesi kaymış diyebiliriz, bari sizinki sağlam dursun. Öğün sistemine aldırmayın, acıkınca yemek yiyin. Hızlı yemeyin. Sağlıklı kilolarda olmak için temel dinamik yemeklerin ne zaman yenildiği değil, gün içinde ne kadar yenildiği ve ne kadar fiziksel aktivite yapıldığıdır. Diyet, detoks gibi sistemlerle zayıflama çok yaygın olan yanlışlardandır. Dönemsel amaçları üzerinizden atın. Sadece yaz ve öncesi değil, hayatınız boyunca forma ihtiyacınız var.
Eğer olan oldu yaz geldi diyorsanız, sıradaki amacınız sahip olduğunuz fiziksel formu bozmadan bir sonraki yaza ulaştırmak olsun. Yapılan araştırmalar kilo vermeye çalışan insanların %83’ünün tekrar kilo aldığını işaret ediyor. Bu durum hayal edilenler ile yaşanılan gerçek hayatlar arasındaki uçurumdan kaynaklanıyor.
Son adım ise sahip olduğunuz hayatla, vücutla ve koşullarla mutlu yaşamayı öğrenmektir. Sadece etten ve kemikten olmadığınızı hatırlamaktır. En önemlisi hayal etmekten vazgeçmemektir. Bazı hayaller gerçekleşmek zorunda değildir, onlar orada öylece dursalar da olur. Fakat gerçekleştirmek istediğiniz hayaller ile gerçekleriniz arasında köprüler yoksa, her atlayışınızda düşmek kaçınılmaz olacaktır.
Instagram
Facebook
X
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Kaynak: https://onedio.com/haber/hayallerimiz-mi-hasta-hayatlarimiz-mi-1224954