Malum “Bizim çocuk hiperaktif.” lafı rafa kalkıyor gibi. Hem belki de hiperaktif olan sizsinizdir, kimbilir…
Bugün konumuz DEHB ya da sosyal medyada karşımıza çıkan popüler etiket şekliyle söyleyeyim: ADHD yani dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu. Neden bu konuyu seçtim? Çünkü ben bu rahatsızlığa sahip olduğumu 40 yaşından sonra öğrendim ve bugüne kadar “Pelin huysuzdur”, “Pelin dikkatsizdir” gibi sürekli duyduğum eleştirilerin ve bir takım davranış kalıplarımın aslında bir sebebi olduğunu anladım.
Mesela nedensiz öfke krizlerimin, hiçbir şeye yetişemiyormuş gibi hissetmemin, bazen 10 günlük işi bir saatte hallederken bazen aylarca çöp atmaya gidecek enerjiyi kendimde bulamayışımın, en ufak bir ses ile tüm dikkatimin dağılmasının, yandaki odada damlayan bir musluk yüzünden cinnet geçirebilmemin, dolaplarımı toparlamaya kalkıştığımda bir anda sanki kilometrelerce koşmuşum gibi yorgunluktan kanepeye serilişimin…Liste uzar gider.
Ben ve benim gibi geç yaşta teşhis alan insanlar çok fazla. Bu rahatsızlık “bizim çocuk hiperaktif” kalıbından çok daha fazlası. Bunu nereden biliyorum derseniz de sosyal medyada yaptığım paylaşımlara gelen sorulardan ve yurtdışında bu hastalıkla alakalı takip ettiğim hesaplardan. Ülkemizde mesele yine yeni. Yine kırk fırın ekmek yememiz lazım ama olsun bir yerden başlayalım dedim. Bu arada bu hastalığın bir ilacı var ancak ilaç karaborsa. Çünkü öğrenciler özellikle sınav dönemlerinde bu ilaçtan alıyor bir şekilde. Yani yine meseleyi kötüye kullanma da söz konusu. Umarım çözüm bulunur, umarım gerçekten o ilaçla hayatını düzene sokan bizler her ay stres içinde eczane gezmekten kurtuluruz.
Konuğum tabii ki sevgili doktorum Doç. Dr. Murat BEYAZYÜZ idi. Meseleyi tüm detaylarıyla anlattı.
-DEHB tam olarak nedir? Bir durumdan ziyade bir hastalıktan bahsediyoruz değil mi?
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) nörogelişimsel bir bozukluk, yani sinir sisteminin gelişiminde bir sorun olarak kabul edilir. Çocukluk çağında başlar ve dikkat, duyguları düzenleme, dürtüleri kontrol edebilme becerilerinin gelişmemesi anlamına gelir.
Eskiden “Bizim çocuk hiperaktif.” lafı vardı. Sanki bu, çocuğun bir özelliği gibi, çocuk yaramazmış gibi söylenirdi ama gördüğüm kadarıyla özellikle son yıllarda yetişkinler de bu teşhisi alıyor.
Önce şunu söylemek lazım: Yaramaz çocuk diye bir şey de var. Sınır sorunu olan, temel bazı terbiye ve ahlak kurallarını bilmeyen veya bilse de bunları önemsemeyen çocuklar var. Bu çocukların hepsinde DEHB var diyemeyiz. Her yaramaz çocuğa tıbbi bir tanı yapıştırmak zorunda değiliz. Bu sık yapılan bir hata. Hatta bu hataya profesyoneller de düşebiliyor ne yazık ki. DEHB olan çocuklardaki fazlalığı, düzensiz, tamama ermeyen, organize olmayan, işlevsel olmayan bir aktivite fazlalığı. İşte bu çocuklara da yaramaz deyip geçmemek gerekiyor. Eskiden bu bozukluğun sadece çocuklarda görülen bir durum olduğu düşünülürdü, ama son yıllarda yapılan araştırmalar şunu gösterdi: Çocukluk çağında başlayan bu hastalık yetişkinlikte de devam edebiliyor. Her ne kadar çocukluk çağındaki belirtilerin tamamı yetişkinlikte devam etmiyor olsa da bu tanıyı alan çocukların yaklaşık %40 ila 60’ı yetişkinlikte de belirti gösterebiliyorlar.
-Yüzde kaç kişi doğuştan DEHB’li? Sonradan (mesela travmatik bir deneyim sonucu) da bu bozukluğa sahip olunabilir mi?
Genetik faktör çok önemli, % 70-80 civarında bir kalıtımsallık söz konusu. Ancak bazen de bir gen kusuru ilk olarak o hastada ortaya çıkabilir. Yani kendisinden önce, ailesinde hiç kimsede bu hastalık olmayabilir ama sonraki kuşaklarda hastalığın ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Çevresel etkenlerin hastalığın ortaya çıkmasında etkisi olabildiği söylenebilir. Özellikle anne karnındaki dönem ya da doğumdan hemen sonraki dönem… Mesela gebelik sırasında annenin alkol alması, sigara kullanması veya başka toksinlere maruz kalması çocukta DEHB gelişmesini kolaylaştırabilir.
Psikolojik travmaların doğrudan DEHB’ye yol açtığını söyleyemeyiz. Bu konuda çok fazla bilgi kirliliği olduğunu gözlüyorum. Bazı DEHB belirtilerini psikolojik travmayla ilişkilendiren yaklaşım ve söylemlere sosyal medyada rastlıyorum ama bu iddialar bilimsel araştırmalara dayanmıyor. Mesela depresyonda da ciddi dikkat ve konsantrasyon sorunları görülebilir fakat depresyonun kendine özgü belirtileri de vardır. Örnek olarak; çökkün hissetme, zevk alamama ve genel isteksizlik hali… Bunlar varken kişiye DEHB tanısı koymak doğru olmaz. Özetle şunu söylemek istiyorum: Dikkat ve konsantrasyonun bozulduğu pek çok klinik tablo vardır ve bunların hepsi DEHB değildir. Psikolojik travmalar pek çok bozukluğu tetikleyebilir, bozukluğun şiddetini kötüleştirebilir ama psikolojik travmalar doğrudan DEHB’ye neden olmaz. DEHB’si olan bireyin belirtilerinin kötüleşmesine neden olabilir.
-Online karşılaştığım örneklerde ve yurt dışı kaynaklarında özellikle GEÇ TEŞHİS ALAN KADINLAR var.
DEHB’nin çocukluk çağında erkeklerde 2 kat daha sık görüldüğünü biliyoruz. Hastalığın yaygınlığını araştıran çalışmalarda, yetişkinlikte de erkeklerde daha sık görüldüğü saptanıyor ama klinik ortamlarda kadın hastalarla daha sık karşılaşıyoruz. Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle şunu biliyoruz: Ömür boyu süren DEHB kadınlarda daha fazla görülüyor. Yani erkeklerin daha büyük bir kısmı yetişkinlikte düzeliyor. Kadınlarda hastalık daha fazla oranda yetişkinlikte devam ediyor. Yetişkinlikte kadınların daha fazla tanı almasının bir nedeni de kadınların psikiyatriye başvurma konusunda erkelerden daha hevesli, istekli olmaları… Erkeklerin hâlâ psikiyatriye başvurmayla ilgili önyargıları daha fazla. Psikiyatrik bir hastalığı zayıflık, eksiklik, güçsüzlük olarak görme eğilimi bu isteksizliğin önde gelen nedeni ne yazık ki. Kadınlar daha kolay yardım arama yoluna giriyorlar.
-Bir kişi kendinde hangi belirtiler var ise bu rahatsızlıkta şüphelenip doktora gitmeli?
DEHB’li bireyler öz-disiplin konusunda ve bir şeylere yönelik güdülenme konusunda sorun yaşarlar. Buna bağlı olarak da dikkat dağınıklığı, işleri sürekli erteleme ve genel olarak düzensizlik, dağınıklık sergilerler. Bu dağınıklık etraftakiler tarafından da fark edilir. Bu kişileri sürekli kafası dağınık, kaos içindeymiş gibi görürüz. Planlı, programlı kişiler değillerdir. Plan, program yapsalar da buna uymakta zorlanırlar. Bir işi yapabilmeleri için o işin güçlü bir uyarıcı özelliğinin, haz verici özelliğinin olması gerekir. Yüksek haz ve uyarılma olmadığında yaptıkları işe uzun süre odaklanamazlar. Hatta bu yüksek düzeyde uyarılmayı elde edebilmek için uyarıcı özelliği olan yasa dışı maddeleri kullanmaya da yatkın olurlar.
DEHB’li kişiler zaman yönetimi konusunda sürekli sorun yaşarlar, işleri öncelik sırasına koymakta zorlanırlar ve karar verme süreçleri de bozuktur, kolay kolay karar veremezler, çünkü seçenekleri birbiriyle kıyaslamakta zorlanırlar. Ayrıca dürtü kontrolünde de güçlük yaşarlar. Dürtülerini doyurmayı ertelemekte zorlanırlar. Kurallara uymakta da zorlanırlar. Mesela trafikte sık sık kural ihlali yapabilirler, beklemek onları herkesten daha fazla sıkar. Heyecan yaratan hareketler yapmaya da eğilimli olurlar, bu hareketlerin yol açabileceği sorunları düşünmezler. Duygularını düzenlemekte ve uygun biçimde dışa vurmakta da her zaman sorun yaşadıkları söylenebilir. Öfke patlamaları, orantısız duygusal tepkiler, kendi duygularını tanımakta ve dizginlemekte zorluklar mutlaka görülür. Fakat şunu da belirtelim ki bu belirtilerin sadece bir tanesinin var olması veya birkaç belirtinin sadece birkaç gündür var olması DEHB tanısı için yeterli değildir. Bir de aktivite boyutuyla ilgili belirtiler var. Mesela oturduğu yerde sakince duramama, sürekli kıpırdanma, parmaklarıyla oynama, bacaklarını kıpırdatma, sürekli huzursuz hissetme (dışarıdan gözlenmese bile içsel bir huzursuzluk olabilir) , çok konuşma, konuşurken konudan konuya atlama, başkasını dinlemekte zorlanma, karşıdaki sözünü bitirmeden onun cümlesini tamamlamaya çalışma, bir soru sorulurken soru bitmeden cevap vermeye çalışma, bir etkileşim sırasında kendi sırasını beklemekte zorlanma gibi belirtiler olabilir. Kişi kendisinde bu belirtileri fark ediyorsa veya kendisi fark etmese de başkaları bunları dile getiriyorsa profesyonel bir yardım araması uygun olur. DEHB tanısını mutlaka bir uzmanın koyması gerekir. Bu aklımızda bulunmalı. Kimse kendi kendine tanı koymaya çalışmamalıdır.
-Ve son soru da ilaçlarla alakalı. Neredeyse “Karaborsa çünkü ders çalışmak için çocuklar sınav zamanında alıyor.” şeklinde bir şehir efsanesi var. Biz hastalar mağdur olmadan bu ilaçların kötüye kullanımı nasıl engellenebilir ve ilaç zorunlu mu?
Bu hastalıkta, özellikle de belirtiler işlevselliği bozuyorsa ilaç kullanmak gerekiyor. İlaçla birlikte dikkati eğitmeye yönelik bazı terapi yaklaşımları da uygulanabilir. İlaç olmaksızın tek başına terapi ne yazık ki yeterli bir fayda sağlamıyor. Gerçekten hastalığı olan kişilerin ilaç kullanmaktan çekinmemesi gerekiyor. Hastaya hastalığın ne olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Hangi becerilerin bozulduğunu, bunların normalde nasıl olması gerektiğini, hastalıkta ne hale geldiğini anlatmamız gerekiyor. Hastanın ilaç tedavisi alırken bazı becerileri de edinmesi için psikoterapi alması uygun olur. Mesela çocukluğundan beri zaman yönetimini beceremeyen bir kişinin sadece ilaçla zamanı planlamayı öğrenmesini bekleyemeyiz ama ilacı alıyorken zamanı planlamayı öğrenebilir ve uygulayabilir. Bu nedenle özellikle işlevselliği bozan DEHB’nin tedavisi için şunu söylemek uygun olur: İlaçsız olmaz ama sadece ilaçla da olmaz. Öğrenciler ders çalışma performansını artırmak için DEHB ilaçlarını almaya çalışıyorlar ve pek çok öğrenci DEHB tanısı olmamasına rağmen bu ilaçları kullanıyor. Bu mücadele etmemiz gereken bir sorun. DEHB’li kişilerde bu ilaçların faydalı olduğu kanıtlanmıştır ama bu ilaçların yan etkileri de var, bunu da akılda tutmak lazım. Ders çalışırken doping mantığıyla bu ilaçları almanın ders çalışma performansını ne ölçüde artırdığı ve sınav başarısına ne kadar katkıda bulunduğu tartışmalı bir konu. Tekrar söylüyorum: DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların akademik başarıya katkısı zannedildiği kadar büyük değil ve zannedildiği kadar uzun süreli değil. Hem öğrencilere hem velilere hem de bütün topluma ilaçların olası zararlarını, beklenen faydanın gerçekçi olmadığını anlatmamız gerekiyor. Bu konuda da resmî kurumların, derneklerin ve konuyla özel olarak ilgilenen meslektaşlarımın öncü olması gerektiğini düşünüyorum.
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Kaynak: https://onedio.com/haber/yetiskinlerde-dikkat-eksikligi-nedir-1256498