Amerikalıların kahvaltıda portakal suyu içme alışkanlığı filmlerde, dizilerde ve gerçek yaşamlarımızda sıkça karşılaştığımız bir klişe. Peki bu alışkanlık nasıl oluştu dersiniz? Portakal suyu içmek sağlığa mı faydalı, yoksa kapitalizme mi?
Portakal suyu içmek, içerisinde bolca C vitamini bulunduğundan sağlığa elbette yararlı, ancak aşırı tüketildiğinde portakal suyunun yüksek şeker içeriği nedeniyle kan şekeri ani bir şekilde yükselebilir.
Amerikalıların kahvaltılarının vazgeçilmezi olan portakal suyu ise tahmin ettiğiniz gibi sağlığa yararı olduğundan değil tamamen reklam stratejisi ile alışkanlık haline gelmiş.
20. yüzyılın başlarında Kaliforniya Meyve Yetiştiricileri Borsası (KMYB), fazlaca portakal üretimi yapıyordu fakat bu bolluk arz-talep dengesini bozmuştu. Ürünlerini satmakta zorlanan KMYB, bu sorunu çözmek için yenilikçi bir pazarlama stratejisine yöneldi.
Rekabetçi bir ortamda portakalları satmak için çare arayan KMYB, modern reklamcılığın öncüsü olarak kabul edilen Albert Lasker’dan yardım aldı. Lasker, etkili reklam kampanyalarıyla tanınıyordu ve portakal suyunun popülaritesini artırma görevini üstlendi. İşte burada olaylar değişmeye başladı.
1930’ların Amerikasında halk, kişi başına yıllık yalnızca 8,6 kilogram portakal tüketiyordu. KMYB, portakalın içerdiği C vitamininin sağlık açısından faydalı olduğunu vurgulayan reklamlar hazırlamaya başladı.
Bu reklamlar, portakal suyunun sağlığı artıran bir içecek olarak algılanmasını sağladı. Bu dönemde, fazla portakal tüketiminin sağlık sorunlarına yol açabileceğine dair endişeler de vardı. Ancak KMYB, bu endişeleri gidermek için sürekli olarak portakalın zarar vermediğini vurgulayan kampanyalar düzenledi.
Önce konserve şeklinde satışlar yapılmaya başlandı ancak yapış yapış olduğundan ve rengi çabuk kahverengileştiğinden yeni bir değişiklik yapıldı ve uzun süre raflarda kalabilen soğutulmuş portakal suyu üretimine geçiş yapıldı.
Bu, portakal suyunun evde sıkılmasının zahmetli olduğunu düşünen Amerikalılar için büyük bir kolaylık sağladı. Portakal suyu artık daha erişilebilir ve yaygın hale geldi.
Ayrıca bu süreçte meyve sıkacaklarının icat edilmesine de öncülük edilmiş oldu. Bu strateji sadece ürünün satışını artırmakla kalmadı, aynı zamanda sabah kahvaltılarının ayrılmaz bir parçası haline gelmesini sağladı.
Peki neden özellikle sabahları? Çünkü marka, aynı dönemde limonata da üretiyordu ve iki ürünün aynı zaman diliminde tüketilmesini istemiyordu. Bu nedenle portakal suyunun sabah, limonatanın ise öğle saatlerinde tüketilmesini önerdiler.
Bu strateji, insanlara sabahları portakal suyu içmenin doğal bir alışkanlık olduğunu yerleştirdi. Yani Amerikalılar bu alışkanlığa, tamamen zekice planlanmış bir reklam stratejisi nedeniyle düştü.
KMYB ve Albert Lasker’ın bu kurnazca pazarlama hamlesi, portakal suyunun bir kültür haline gelmesini sağladı. Buradan anlıyoruz ki, kapitalizmin etkili bir reklam stratejisi halkın alışkanlıklarını büyük ölçüde şekillendirebiliyor. Aslında bu ne kadar korkutucu değil mi?
Ülkemizde de bazı aileler kahvaltı sofrasında portakal suyu ya da diğer meyve sularını eksik etmiyor. Ancak Canan Karatay, bolca tüketilen meyve sularının zararlı olduğuna dikkat çekerek, C vitamininin sadece meyve sularında bulunmadığını ve bunun büyük bir yalan olduğunu belirtiyor.
Meyve suyunun alkolle benzer etkiler yarattığını vurgulayan Karatay, bu içeceklerin karaciğeri yağlandırıcı etkisi olduğunu da ekliyor.
Kaynak: https://onedio.com/haber/amerikalilarin-kahvaltida-portakal-suyu-icmesinin-nedenini-ogrenince-kapitalizm-den-korkacaksiniz-1243157