İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, kredi piyasasındaki sıkışıklığın sadece bu yıl değil 2025 yılı boyunca da devam etmesini öngördüklerini belirterek kredilerin ağırlıklı olarak hikayesi olan nitelikli yatırımcılara gideceğini söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk milli bankası olan Türkiye İş Bankası, 100 yaşında. Bugün, ikinci yüzyılına adım atan İş Bankası’nın Genel Müdürü Hakan Aran Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerini ve bankanın hedeflerini anlattı.
Merkez Bankasının “kimse faiz indirimi beklemesin” söylemine atıfta bulunan Hakan Aran, “Bu sıkılık devam edecek. Şu anda kredi ile ilgili ne yaşıyorsak bunu aslında 2025 yılı boyunca da yaşayacağız. Bugün 50 pahalıysa o gün de 25 pahalı olacak. Çünkü insanlar faiz indirim döngüsü başladığında ‘Bir sonraki ay faiz inecek.
Ben niye şimdi kullanayım?’ diyecek. O yüzden zamana karşı yarışan, bir an evvel bir şey yapmak isteyen, hikayesi olan nitelikli yatırımcılar değişken faizli krediyi tercih edecekler. Zamanla da faiz maliyetleri azalacak, hem TL hem yabancı para (YP) faizlerin yönü bundan sonra aşağı doğru olacak. Bu nedenle sabit faizli krediye bu dönemde çok rağbet olmayacaktır” diye konuştu.
Şu andaki tablonun, “para politikasında sonuç alırken ve fiyat istikrarı sağlanırken aslında diğer tarafta ne ile karşılaşacaklarını, yapılanların ne pahasına yapıldığını” gösterdiğini kaydeden Aran, “Amacımız fiyat istikrarını sağlamaksa, enflasyonu düşürmekse bunun bedelini de ödeyeceğiz” dedi.
2026’dan sonrasını konuşmamız gerekiyor
Enflasyon kontrol altına alınıp fiyat istikrarı sağlandıktan sonra ekonominin dengeye ulaşacağını ve rahatlamanın ancak 2026 yılında görülmesini beklediğini ifade eden Aran, “Fiyat istikrarı sağlanırken ve bunun için bir bedel öderken mutlaka sorunlarımızı çok boyutlu ele almalı, üretime ve ihracata dayalı ekonomi modeli yaklaşımımıza zarar verecek aşırılıklardan kaçınmalıyız.
Ancak bu şekilde tekrar normale dönebiliriz. Umarım hem reel sektörü korumayı hem kredilerdeki kısıtlamaları kaldırmayı ve bankaların üzerindeki zorunlu karşılık baskısını azaltmayı hem de Merkez Bankası rezervlerini cari açığı rahatlıkla finanse edebilecek noktaya getirmeyi, fiyat istikrarıyla birlikte eş zamanlı sağlayabiliriz. Önümüzdeki 1,5 yılı nasıl idare edebileceğimize iyi bakmamız, 2026 yılından sonra neler yapacağımızı konuşmamız gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.
Politika faizi 2025 sonuna kadar yüzde 25’e inebilir
Hakan Aran, sıkılaşmada henüz kredilerin büyümesindeki sınırın gevşemesini beklemediklerini, bankaların bu süreci yönetebileceğini belirterek, faiz indirim döngüsünün ne zaman başlayacağına dair şunları kaydetti:
“Yıllık enflasyonun ve enflasyon eğiliminin politika faizi seviyesinin altında kalıcı olarak şekilleneceğinin net olarak görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren 250 baz puan seviyesinde faiz indirimleri için fırsat oluşacağı ve bu yılın sonunda politika faizinin yüzde 45’e, önümüzdeki yılın sonunda da yüzde 25’e indirilebileceği kanaatindeyim. Bu, Türkiye’de enflasyonun kontrol altına alınması, sistemin işleyişi ve reel sektör üzerindeki yükün hafiflemesi gibi unsurlarla birleştiğinde 2026 yılına umutla bakmamızı sağlar”
Üreten kesimlere yönelik mekanizmaları konuşmak gerekir
Dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm, verimlilik artışı ve toplam faktör verimliği başlıklarının bu noktada kritik olduğunu vurgulayan Hakan Aran, yüksek faiz ortamında uygulanan tedbirlerle çelişmeyen katma değer yaratacak yatırımları teşvik edici ve destekleyici politikaların ortaya konulabileceğini; üreten, yatırım yapanlara yönelik uzun vadeli birtakım adımlar atılabileceğini söyledi. Aran, “Bu dönemde yapılabilecek en güzel şey güveni tesis etmek, reel sektörün yanında olunduğunu güçlü şekilde ifade etmek… Uzun vadede üreten, yatırım yapan kesimlere yönelik Kredi Garanti Fonu (KGF) benzeri mekanizmaları konuşmak gerekir” dedi.
OVP’de sanayiciler, üreticiler, ihracatçılar açısından bir hikayeye ihtiyaç var
OVP’ye ilişkin de yorumlarını aktaran Aran, mevcut ekonomi politikalarının aslında çok yeni olduğunu, dolayısıyla majör bir değişiklik beklemediğini, OVP’ye uygun bir gidişat bulunduğunu aktardı. Aran, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bence OVP’de yapılabilecek olan şu; fiyat istikrarını sağladığımızda, enflasyonu kontrol ettiğimizde, OVP hedeflerine ulaştığımızda nasıl bir Türk sanayicisi, nasıl bir ihracatçı, nasıl bir üretim ortamı görmek istiyoruz? Bu ortamda hangi kaynaklar nerelere yatırılmalı, ne yapılmalı? Bu konuda güçlü bir hikayeye ihtiyaç var.
Vardiya sayısını, işçi sayısını azaltarak, 2026 sonrasındaki döneme nasıl hazır olunması gerektiğini bilmeden bu süreci sağlıklı olarak yönetmek mümkün olmaz diye düşünüyorum. Bir yandan enflasyonla mücadele ederken diğer yandan hangi yatırımları yapmaya devam etmeliyiz, verimliği arttırmak için neler yapmalıyız, bunların finansmanını mücadeleye zarar vermeden nasıl sağlarız?
Yapılacakların bir parasal genişleme olarak algılanmamasını nasıl sağlarız? Bunun mekanizmaları ne olmalı? Bunların konuşulması gerekiyor. OVP’de bir şey güncellenecekse bu da reel sektörün ‘Tamam, biz 2025 sonuna kadar tabloyu anladık ama 2026 sonrasında ha deyince tekrar rekabetçi olamayacağız. O arada ne yapmamız gerekiyor?’ sorusunun detaylıca yanıtlanması ve bankaların kredi kullandırabilecekleri alanların açılması konularıdır.”
Kartta düzenleme noktasını geçtik
Kredi kartları tarafında çok net bir şekilde donuk ve sorunlu alacak oranlarının arttığını, kart sahibinin zaten para harcayamaz, sadece borç öder hale geldiğini belirten Hakan Aran, “Sistemdeki kredi kartları ile harcama kapasitesi, aslında kart sahibi harcayamadığı için düşüyor. Kredi kartlarında bu yüzden artık yapılabilecek taksit tutarını da harcamayı da muhtemelen limitlerin dolu ve sorunlu olma hali belirleyecek. Dolayısıyla bence kredi kartlarında yeni bir düzenleme gereği kalmadı. Çünkü sistem zaten kendi kendini düzeltme noktasına geldi. O nedenle artık düzenleme noktasını geçtik diye düşünüyorum. Olan oldu ve sonuçlarını görmeye başladık” şeklinde konuştu.
Enflasyon muhasebesi uygulanmasından daha doğal bir şey yok
Enflasyon muhasebesine ilişkin de Hakan Aran, “Bence enflasyon muhasebesi uygulanmalı. Ortada enflasyon varsa ve yüksek bir orandaysa enflasyon muhasebesinin uygulanmasından daha doğal bir şey yok. Enflasyon muhasebesi uygulanmadığı durumda bilançolar aldatıcı olacak ve bozulmalar da geç fark edilecektir. Bu da şirketlere maalesef telafisi çok zor zararlar verebilir” dedi.
Hanehalkı, aylık enflasyon yüzde 1’lere indiğinde güven hisseder
İş Bankası Genel Müdürü Aran, enflasyonda hanehalkının, baz etkisi devreden çıkıp da aylık enflasyon yüzde 1’ler seviyesine indiğinde ancak güven hissedeceğini, o nedenle hanehalkındaki beklentinin piyasa beklentilerine yakınsaması için aylık enflasyonun gerçek manada yüzde 1’li seviyelere, hatta yüzde 1’in altına inmesi gerektiğini söyledi.
1924’ten beri değişmeyen tek şey büyümeye verdiğimiz katkı
Fikri temeli İzmir İktisat Kongresi’nde atılan Türkiye İş Bankası, 26 Ağustos 1924 yılında kuruldu. Bugün ikinci yüzyılına adım banka, genç Cumhuriyetin iktisadi bağımsızlık adımlarından biriydi. İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “Kurulduğumuz günden bu yana bizim için değişmeyen tek bir şey var, o da ülke ekonomisinin büyümesine, refahın artmasına katkı… İş Bankası 1924’te bunun için vardı, bugün bunu yapıyor, ikinci yüzyılında da bunu yapmaya devam edecek” dedi.
Bankanın ikinci yüzyılında hedefini ““İkinci yüzyılımızda bir küresel banka nasıl konumlandırılıyorsa o seviyeye ulaşmayı, dünyada en geniş coğrafyada, en fazla müşteriye dokunan, hisse değeri en yüksek ilk 10 bankadan biri olmayı hedefliyoruz. Global bir oyuncu olarak küresel ligde dünyanın önde gelen ilk 10 bankası arasına giren bir İş Bankası hikayesi ülkemize çok yakışır. 100 yıl çok uzun bir zaman… Cumhuriyetin kurulduğu şartları, o günkü yokluğu, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ilk Genel Müdürümüz Celal Bayar’ın İş Bankasını bize emanet ettiği koşulları düşünürsek biz niye böyle bir bayrak teslim etmeyelim?
O nedenle rekabeti ülke dışına çıkarmak, Türkiye’deki diğer finans kurumlarını rakip olarak değil yol arkadaşı olarak görüp asıl küresel rekabette güçlü bir oyuncu olmak adına adımlar atmak bizim için çok daha değerlidir” şeklinde açıklayan Aran, “Dijital bankacılıkta lokomotif niteliğindeki İşCep uygulamasıyla ilk yüzyılımızda şube açarak gerçekleştirdiğimiz yayılma stratejimizi, ikinci yüzyılda bu kez globalde dijitalleşmenin sunduğu fırsatları değerlendirerek yapmayı istiyoruz. Temel fark, ilk yüzyılda şube açarak gidiyorduk, şimdi de İşCep’i çoklayarak gideceğiz” diye konuştu.
Kaynak: https://www.dunya.com/sirketler/krediyi-hikayesi-olan-nitelikli-yatirimci-kullanacak-haberi-743206